27 Ekim 2009 Salı

Futbolu okumak için iki öneri: Adana Futbolu ve Gladyatör


Adanaspor ve Adanademirspor’un bir kenti nasıl ikiye böldüğünü ve Adana’da futbolun dışında yıllar önce hakimiyet kuran su topunu “Adana Futbolu” kitabından öğrenebilirsiniz. İletişim Yayınları imzanı taşıyan “Adana Futbolu”nu Yavuz Yıldırım ve Mustafa Uçar derledi.


Futbol sahalarındaki isyanın ismi Metin Kurt’un hikayesini Vecdi Çırakoğlu anlatıyor. “Gladyatör”, Everest Yayınları’ndan çıktı.

2 Ekim 2009 Cuma

Futbolda taraf olmak

Futbolu neden seviyoruz? Tadına doyulmaz goller, altın kramponlar, takım sevdası ya da mücadele için mi? Bu sorunun cevabını bulamayanların seyircisiz bir maçı izlerken neler hissettiklerini düşünmelerini öneririm. Seyircisiz her maçta, atılan goller tuzsuz bir yemek gibi; tatsız, yavan, bitse de gitsek havasında…

Kim ne derse desin; futbolun en büyük gücü, en güzel yanı taraftarlık olgusu ve tribünleri dolduran futbol sevdalıları. İşte bu yüzden; 15 Eylül 2009 Salı günü Türkiye’nin en iddialı taraftar gruplarından birini ve Manchester United’ı izlemek için İnönü stadının yolunu tuttum. Stadın etrafında o bildik curcuna havası hakimdi, sadece renkler farklıydı; sarı-kırmızının yerini siyah-beyaz almıştı. Köfte ekmek, nohut pilav; staddan gelen gürültüler ve bir an önce staddaki yerini alma telaşı burada da aynıydı.



İçerisi ise, bambaşka bir dünya… Çarşı’nın konuşlandığı kapalı tribünden ziyade benim gönlümü yeni açık fethetti. Yeni açıktaki tutku, arzu, gerçekten görülmeye değerdi… Kapalı bir marşa niyetleniyor, ama yok yeni açık bir anda başlıyor kartal gol gol gol diye bağırmaya, o zaman kapalı da yeni açığa ayak uyduruyor. Yeni açıkta herkes amigo gibi, bir an maçtan umut mu kesiliyor, herkes sağındakine solundakine, önündekine arkasındakine “hadi hadi” diyor. Gerçekten İnönü’de susan birkaç kişinin de Beşiktaşlı olmadığı yüzünden okunuyor, diğerleri bitmek bilmeyen bir iştah ile bağırıyorlar. Bunun ardında takımlarına olan inanç mı, görev bilincimi, yoksa Beşiktaş sevgisi mi yatıyor? Bunun cevabını benim bulunduğum taraftan verebilmek gerçekten zor. Ama şu çok belli, Beşiktaş taraftarı maçı kazanmayı futbolcularından daha çok istiyor gibi görünüyor.

İnönü güzel de insan evini özlüyor

O kadar arzulular ki, bir marşı bir dakika sürekli söyleyemiyorlar; dinamikler hemen yeni bir marşa aynı dayatma duygusu ve vurgu ile başlıyorlar. Beşiktaşlılar bir marştan bir marşa geçerken aklıma, Galatasaray’ın “dört sene üst üste şampiyon olduk” diye başlayan ve eski açık, kapalı, yeni açık ve numaralıda tek tek ardı ardına söylenen marşı geldi. İşte o an deplasmanda (tam olarak deplasman denilemez ama) olmanın derin üzüntüsü kapladı içimi, gözümü kapattım ve Ali Sami Yen’i düşündüm, insanın evi ise bir başka güzel, özel ve vazgeçilmez…

Evet, tribünler arasında gerçekten sadece renk farkı yok; oturmuş bir düzen ve tarz var. Belki de en güzeli bu farklılıklar, ama ne yazık ki her taraftarın bunun değerini bilmesini beklemek biraz hayalperestlik olur sanırım. En azından futbolun taraftarlardan ve sevdalısı olduğumuz takımların rakiplerinden ayrı düşünülemeyeceğini biraz olsun zihinlerimizin bir kenarına yazabilirsek ne mutlu bize.

Bundan sonrası için taraftarıyla özdeşleşen Eskişehirspor ve kalbimin bir parçasını ayırdığım Adanademirspor tribünlerinde buluşmak dileğiyle. Umarım ilk fırsatta ES ES ve Mavi Şimşekler ile birlikte maç izleyebilirim…