17 Şubat 2012 Cuma

Kaleciler gibiyiz, kalemizi koruyoruz

Fernando Muslera, Aykut Erçetin, Ufuk Ceylan’ın topa hamle yaptıkları anı donduran üç farklı fotoğrafı birleştirerek, düşüncelerini de teke indirelim.

Artık, üç farklı kaleci; tek şeyi amaçlıyor... Üçü de topu tutmayı, en kötü ihtimalle kaleden uzaklaştırmayı istiyor. Top, son sürat üzerlerine gelirken, farklı bakıyor gözleri ama hedefleri aynı.

İşimiz gücümüz ne olursa olsun; hepimiz hayatta yüzümüze doğru gelen toplardan koruyoruz kendimizi. Bakış açılarımız ölçüsünde suratımıza gelen toplar da farklılaşıyor; ama hedefimiz ortak o topu tutmalıyız. En kötü kornere çelmeliyiz.

16 Şubat 2012 Perşembe

Mor kurbağa ile gelen mutluluk

Cluio ve Stancu’nun Orduspor’da olmasının da etkisiyle, Orduspor’un resmi sitesine ara ara göz atıyorum. Sitenin açılış sayfasında, son dönemlerde kullanılmaya başlanan başarılı illüstrasyonlar da ziyaretlerimi sıklaştırdı.

Bugün Orduspor’un sayfasında biraz daha ayrıntılı bir gezi yaptım ve Gödencan ile tanıştım. Gödencan, mor bir kurbağa...

Çocukluk kahramanı cururu kurbağası olan biri için, Türkiye’deki bir kulübün resmi sitesinde mor bir kurbağa ile karşılaşmak, büyük bir olay. Mutlu oldum, şaşırdım, inanamadım; nasıl anlatacağımı, gerçekten bilemiyorum.

Şöyle düşünün; son dakikalar hava buz gibi, maç 0-0 takımınız korner kazanıyor. Bu kesin son hucüm; sol taraftan korner kullanılıyor. Defanstan ileri çıkan oyuncunuz, vuruyor kafayı ve gooooool. Maç kaleci degajıyla bitiyor.

Ya da çok sevdiğiniz eski bir kitabın ilk baskısını bulmuşsunuz. Anlayacağınız, mor kurbağanın etkisi büyük oldu bende.

Sitede Gödencan’ın maceraları isimli bir bölüm var. Şimdilik 9 tane karikatür yer alıyor. Umarım yenileri eklenir. Futbol meraklısı bu mor kurbağa ile çocukluğumda tanışsaydım, kesin Ordusporluydum.

Bir notum var: Zıpla, zıpla; zıplamayan ....

24 Aralık 2011 Cumartesi

Adana 71 yıldır demir gibi

Adana'da ismi Demirspor ile anılan Sular semti, yakında yeni bir görünüm kazanacak. Bir kuşak Demirspor Apartmanı'nı hatırlamayacak bile.

Eskinin kulüp binası yıkılmak üzere. Demirspor, çoktan taşındı yeni binasına.

Bugün yeni yaşını kutlayan Adana Demirspor'un yıkıntıdan daha güçlü çıkması dileğiyle... Var olsun, çok yaşasın...

Kendime not 1: Geçtiğimiz hafta cuma günü çektim bu fotoğrafı; keşke eski halini de fotoğraflasaydım.

Kendime not 2: Gelecek yıl 24 Aralık tarihinde Adana'da ol.



20 Aralık 2011 Salı

Futbol Hayattır Teorileri 8


"Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında"

(Kesmeşeker'in son albümündeki "Metin Kurt Yalnızlığı"nı dinlerken - 20 Aralık 2011)

17 Mayıs 2011 Salı

Futbol Hayattır Teorileri 7


İnsanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş...

(Fatih Terim'in 3. dönemi için görüşmelerin başladığını duyunca - 16 Mayıs 2011)

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Sonunda kavuştuk Demirspor

Yıllarca Demirspor’un mekanında yaşamış, aynı havayı solumuş ama hiç 5 Ocak stadında onları alkışlamamıştım. Uzaktayken sevmeye başladım, futbolun sadece kazanmak olmadığını özümseyince; kulak kabarttım. Sonunda Adana Demirspor – Pendikspor maçında buluştum, lacivert-mavi ile… Maç günü hava sıcak, acaba ne kadar taraftar olur, stadın önü kalabalık mıdır, polis çok sıkı arama yapıyor mudur, bu sorularla yürüyorum Reşatbey’den stada doğru. Biraz da geç kalmışım, maç başladı başlayacak; Edip Akbayram’ın sesi yükseliyor stad hoparlöründen. Forma da almak lazım… Aklımda enine çubuklu mu, klasik çubuklu mu sorusu dolaşıyor.

Şarkı, türkü faslı bitiyor, futbolcuların isimleri okunuyor. İçerden yükselen ıslıklar, alkışlar… Her maçtan önceki hemen içeri girme telaşımı tetikliyor, ama forma alınacak. Düz çubuklu, düz çubuklu; lacivert ve mavi formayı üzerimde buluyorum. Reklamsız, numarasız; güzel armalı Demirspor forması…

Eski, ama güzel 5 Ocak stadı; boyası dökülüyor, kırıklar dökükler var ama güzel. En azından insana kendini misafirlikte hissettirmiyor (Türk Telekom Arena misali). Yalandan bakılıyor çantalara, kapıdan geçiliyor, maç başlamış; kapalı da alıyorum yerimi.

Efsane maraton neredeyse dolu, şimşekler yerinde; anlıyorum ki onlara oturmak haram. Protokol tribünü de kapalıda, ama numaralı gibi değil burası; söz konusu lacivert-mavi ise coşku her tarafta. Önce pankartlara ilişiyor gözüm, “haykır acını, dön mazine”, “soylu kavgam”, “acılara tutunmak”, “düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya” en beğendiklerim. Sonra tribünlerden yükselen kararlı ses, çekiyor insanı içine. Tutkuyla, istekle ve ısrarla tekrarlanıyor marşlar. Tribünlerin karşılıklı söylediği marşlarda sırasını bekleyen tribün, takımdaşlarını alkışlıyor; istisnasız.

Şimşekler, “Neyleyim cebimdeki milyon doları, sen şampiyon olmayınca, bazen sevinç, bazen keder, senin sevgin ömre bedel” marşını söylerken, yerimde durmakta zorlanıyorum. Bu marşın ritmine hayran kalmamak elde değil.

Tribünlerde gençler ağırlıkta, belki ritmin ve enerjinin kaynağı bunda saklıdır. Çocukların ve kadınların sayısı da oldukça fazla, bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Maçı, kapıda arama yapan görevliler de izliyor; yorum yapıyorlar maçla ilgili.


İlk yarı 0-0 sonuçlanıyor. Devre arasında; şimşekler, “yangın var yangın var, ben yanıyorum”, “sula bizi itfaiye” diye itfaiyeyi göreve çağırıyorlar. İtfaiye aracının tepesindeki görevli aşağı iniyor, bir yerlere koşturuyor, aracın içindeki görevli oldukça cool bir tavırla kılını kıpırdatmıyor. Sonra, onay alınıyor sanırım; araç hareket ediyor; koşturan görevli aracın tepesine çıkıyor. Önce maraton, sonra şimşekler ve en sonunda kapalı serinliyor. Ben de payıma düşen serinliği alıyorum.


Sadece bu olay bile, Demirsporlu olmanın farklı bir ruh hali barındırdığını gösteriyor. Futbol, sadece takımın kazandığı için takip edilmiyor, boğazın çatlayana, sesin kısılana kadar şampiyon olduğun için bağrılmıyor. Takım sevgisi ve görev bilinci harmanlanıyor bu topraklarda; başarısızlığı sorgulasan da desteği esirgemiyorsun.


Demirspor taraftarıyla, futbolun sadece kazanmaktan ibaret olmadığının altını çiziyor, takımını sevmek için kupalar gerekmiyor. Yıllar geçse de; bazen umut etmek, inanmak yetiyor; tribünleri de dolduruyor, Bank Asya şarkıları da söyletiyor.


Başarı yokken coşku böyleyse, acaba Bank Asya’ya çıkarlarsa, ne olur? Yıkılır mı kent, kaç gün kaç gece düğün yapılır? Bu soruların cevabını almak dileğiyle, Play off’da Demirspor’un yolu açık olsun.

Bir notum var: Maç mı? Pendikspor 3-1 kazandı, Pendikspor’un attığı goller, alkışlandı. Demirspor’un tek golü ıslıklandı. Ama maç sonu futbolcular tribünlere çağrıldı.

Bir notum daha var: Maç sırasında atkılar açıldı. Şimşekler, Şafak Türkü’sünü söylemeye başladı. Ardından “Anneler Gününüz Kutlu Olsun, Kutlu Olsun, Anneler Gününüz Kutlu Olsun” diye tempo tuttu. Günlerden 8 Mayıs 2011 Pazar.

Son notum: Fotoğrafları, makineyi ıslatma pahasına seçtim.

19 Nisan 2011 Salı

Düşün düşün b.ktur işin yaz yaz çoktur derdin

Günlerdir uğraşıyorum; Arda Turan ile ilgili yazmayacağım, yazmayacağım, yazmayacağım. Sonunda yenildim ve başladım yazmaya...

Arda Turan, Galatasaray formasına, pembe giyenlere küfretmiş; Ayhan ve Adnan ağabeyi ile oturmuş Galatasaray formasının kutsallığına sövmüş. Amaaaa kendisi pembe tişört, pembe pantolon giyiyormuş. Aman allahım, Arda Turan’ın pembeli giysilerle boy boy fotoğrafları, o sayfada bu sayfada; twitter’da, facebook’ta... Her yerde pembe panter misali Arda Turan... Yeter mi sizce yetmeeeeez. Daha devam edecekler, sürecek bu düzen. Taraftar olarak hazırlıklı olmalıyız, Arda gardını almalı, seçilecek yönetim çok çok çok akıllı, soğukkanlı olmalı...

Etik dedik kekik olduk

TRT, hafiften sallanıyordu, tamamen devrildi. Artık reytinge hizmet eden bir devlet kanalı olarak hafızalarda yerini aldı. Özel kanalların bile satın almak istemediği görüntüleri (evet satılıyormuş), üstüne para verip (vergilerden toplanan paralar) döndürdü kanalında. Zaten izlemiyordum Hakan Şükür ve Sergen Yalçın’dan dolayı; zap yaparken bile geçmem yakınından. Formula 1’i RTL’den izlerim olur biter...

Gelelim, reklam filmi çekiminden önce formalara söylenen sözlere; Galatasaray kaptanına yakışmıyor, seviyesiz diyenlere sesleniyorum. Siz bir insandan ne bekliyorsunuz Allah aşkına, TRT spikeri (vay anasını bu konuda en iyi örnek halen onlar) gibi konuşmasını mı? Küfretmemesini mi? Evinde otururken takım elbise giyip, gıcır gıcır kösele tabanlı ayakkabılarla dolaşmasını mı, kallavi bir üniversiteden mezun yüksek lisans sahibi olmasını mı? Mutlak tutarlılık yoksa Hibrit otomobil kullanmasını mı?

Ağızlara acı biber

Siz nasıl konuşuyorsunuz, ağzınıza hiç küfür almıyor musunuz? Ekmekleri sürekli dilimliyor, çakal bıçak kullanmadan yemek yemiyor musunuz? Düzenli kitap okuyor ve spor yapıyorsunuz değil mi? Hiç dalga geçmiyorsunuz değil mi?

Arkadaşınızla oturmuş karşışıklı konuşurken, bir şeye kıl olduğunuzu ifade ederken; söylem analizi yapıp, içerik çözümlüyorsunuz. Eleştirinizi, yorumlarınızı şu şekilde yapıyorsunuz; ”Evet sevgili x’cığım nerden bakarsam bakayım yeterlilik düzeyini çok aşağılarda görüyorum bu formanın, hele ki maça giderken giydiğim uğurlu pantolonumla bütünlük sağlayamıyorum. Bu konuda çok büyük sıkıntılar yaşıyorum, içimde ifade edemediğim, sayfalara dökemediğim duygular uyandırıyor”. Hepiniz böyle konuşuyorsunuz ve bu yüzden cık cık cıklıyorsunuz, yakıştıramıyorsunuz değil mi?

Mercanı seviyorum ama parçalıya hayranım

Şimdi de biraz mercan formadan bahsedelim. Efendim, bende bir adet mercan forma mevcut. Arda’nın dost meclisinde sarfettiği bu laflardan sonra formamı yakacak değilim. Alınmadım, laga luga yapmıyorum, kem küm gevelemiyorum, mercan formanın turuncu ve mordan daha güzel olduğuna inanıyorum. İlk formam, çocukken mahallede peşinden koştuğum biricik parçalımla yanyana duruyor mercan formam. Yeni nesil parçalıma, Metin Oktay formama; mor, ve turuncu formalarım da eşlik ediyor. Bir tane de Adanademirspor atkım var dolabımda, hepsi kardeş kardeş duruyorlar, kavga gürültü etmiyorlar.

Ben de en çok parçalıyı seviyorum, tıpkı Arda Turan gibi. Ama rengarenk formalara karşı değilim, Arda Turan’ın aksine. Ama anlıyorum onun neler düşündüğünü bunları söylerken; ben de aynı şeyleri düşünüyorum çünkü. Biz tribündekiler parçalıya hastayız, parçalı bir yana dünya bir yana diyoruz. Yeri geliyor ağzımızı bozuyor, yeri geliyor ağlıyoruz; ısrarlıyız parçalı bir yana dünya bir yana.

İşte bu yüzden boşuna uğraşmayın. Şahane bir fikrimiz var, Arda’ya basacak taraftar tekmeyi, sırt dönecek demeyin, denemeyin artık. Yok Arda ıslıklanmış, yok yuhalanmış. Mutlu değilmiş, gidecekmiş; ayyyyy hiç sevmiyormuş Galatasaray’ı, koşarak uzaklaşacakmış tadında konuşmayın.

Bunca yıl ıslıklanan Sabri için hiç söylemediniz bunları, Sabri ayrıl Galatasaray’dan canını kurtar demediniz. Sabri’nin canı can değil patlıcan mı? Arda’yı koruyup kollamak isteyenler, uzaklaşın dağılın.

Arda giderse Madrid, İngiltere ya da Almanya’ya. Gelecek yıllar sonra, parçalıyı giyecek. O yüzden uğraşmayın boşuna; çubuklu değil, parçalı giyecek. Hadi hayırlısı, Allah utandırmasın Arda’yı da bizleri de...

Bir notum var: Fotoğrafsız olsun istedim. Yoksa ben de bilirim, formaya küfretti diye sallayıp; bir gün sonra armayı öpen Arda Turan fotoğrafını koymayı. Tutarlılık isteyenler, durup düşünsünler önce.

Bir notum daha var: Hey gidi, koca TRT heeeeeey!