21 Ocak 2011 Cuma

Zaten sen de yoksun

Sevgili Harry,

Umarım her şey yolundadır, maçlarını olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Ama işte, medyada Asya Kupası’na çok fazla yer ayrılmıyor. Yurtdışı kaynaklı sitelerden, maç sonuçlarını ve golleri izlemekle yetiniyorum.

Senden sonra ortalık karıştı buralarda, hele ki son hafta… Toz duman oldu etraf. Taraftarla yönetimin arası iyice açıldı… İlk olarak Colin Kazım’a Galatasaray forması verildi, bu olacak şey mi, Harry? Ardından Türk Telekom Arena’daki protesto açıklamaları… Gelişmeleri ne kadar takip edebildin bilmeden; ben bunları böyle çalakalem yazıyorum ama... Dur, senin için yaşananları kısaca özetleyim.

Devre arasında takım Antalya’da kampa başladı. Ardından yeni transferler açıklandı, Juan Emmanuel Culio ve Colin Kazım artık Galatasaray’daydı. Harry, Colin Kazım ağır oldu bizim için, Türkiye’de hiç mi futbolcu kalmadı? Colin Kazım, Hagi’ye ve Galatasaray’a bağlılık demeçleri verdi. Fenerbahçe formasını öpmemişmiş, sadece Galatasaray formasını öpmüşmüş; sonra yok öpmemişmiş ısırmışmış. Artık bunları okumak, duymak incitiyor beni… Profesyonellikten uzak tribünlere oynayan söylemler yerine, üç büyükler arasında transfer olan futbolcular, sadece efendi efendi top oynasınlar.

Ardından içimiz acıdı, Ali Sami Yen’le vedalaştık. Ne desem bilemiyorum, zaten günlerdir Galatasaray formasını senin üzerinde göremiyorum. Oysaki ne çok isterdim veda gününde sen de olsaydın… Tribünlere çağırsaydık seni, Daddy Cool’un eşliğinde Harry, Harry Kewel diye bağırsaydık, son kez. Sen numaralının yeni açığa yakın tarafında ısınırken eski açık, adını bağırsaydı. Şöyle bir başını kaldırıp baksaydın tribünlere, ardından koşarak geçseydin orta sahayı, kavuşsaydı eski açık sana. O sırada tabi ki, bütün stat bağırıyor senin adını, kocaman gülümsemenle, alkışlasaydın tribünleri; Sami Yen alkışlasaydı seni. Uzun süredir kimse sevilmedi senin kadar, unutulmaz olmadı senin kadar… Keşke son kez Sami Yen’in çimlerinde görseydik seni… Atacağın bir golün ardından son kez, haykırsaydık adını.

Ali Sami Yen’den ayrılırken o gece, içimden Türk Telekom Arena’da buluşacağız dedim. Zaten çok az kalmıştı açılışa, sayılı gün çabuk geçerdi… Geçti de. Yeni yuvamıza taşınma zamanı geldi, yola koyuldum. Metroya ilerlerken, Sami Yen’e baktım şöyle bir… Neyse Harry, vedalar zor oluyor, bilirsin.

Türk Telekom Arena’da yerimizi aldık, sen yoktun. Galatasaray, Ajax ile 0-0 berabere kaldı. Maçtan çok protestolar konuşuldu. Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Adnan Polat, ıslıklayan ve yuhalayanların Galatasaraylı olmadığını, bu kişilerin tespit edileceğini ve bir daha stada alınmayacağını söyledi. Söylesene Harry, ben buna güleyim mi, ağlayayım mı? Sonra birçok kişi, Galatasaray taraftarına hakaret etti; protestocuların babaları belli değil, nankörler, şerefsizler, kuş beyinliler denildi. Sorduğunu duyar gibiyim, ama yönetim bu laflara karşı da taraftarını sahiplenmedi.

Zaten sen de yoksun Harry, ortalık çok karışık. Günler çok zor geçiyor, takımın tadı tuzu yok; taraftar çok kırgın, kızgın, üzgün… İçim buruk Harry.

Bugün duyduk ki, Robinson Zapata, Bogdan Stancu ve Yetka Kurtuluş transferleri tamamlanmış. Ama bu oyuncular faydalı olur mu, Galatasaray ligi kaçıncı bitirir, gelecek yıl Avrupa kupalarında oynayabilir mi, bunlar üzerine düşünmüyorum.

Harry lütfen, tarafsız yanıt ver bu soruma, “takımları var eden taraftarları değil mi?” Biz, böyle düşünen futbol romantikleri, abartıyor muyuz sence? Yoksa çoktan değişti mi, futbol düzeni?

Çok özledik seni Harry, seslenmek istedim bu yüzden. Biraz dertleşmek istedim seninle… Bol şans diliyorum maçlarda, umarım olabildiğince yukarılara çıkarsınız. Kucak dolusu sevgiler… Lucas’a da selamlar…

17 Ocak 2011 Pazartesi

İlk fırsatta taraftara sırtını dönmek

Hayatta soğukkanlı olmak lazım... Durmak düşünmek, yerli yerinde tepkiler vermek gerekir... Ama taraftarlık, soğukkanlılıktan uzaktır; aksine sıcak, kızgın, el yakar taraftarlık. Hiçbirimiz takımlarımızı seçerken, boştan alıp doluya koymadık, matematik formülleri üzerinde çalışmadık, şu takımın istatistiği daha iyi, adı daha güzel söyleniyor demedik.

Bir baktık ki; sıcak bir ateş topu düşmüş içimize. Yeri gelir en sevdiğin futbolcuyu paralarsın, atkını fırlatırsın... Kapalının üstünden ayakkabı atıldığına şahit olursun. Taraftarlık, biraz dengesizliktir, biraz tutku, en çok da sahiplenme...

İki gündür gazeteleri okudukça, açılıştan çok tepkileri düşünüyorum. Galatasaray yönetiminin taraftarını hiçe saymasını anlamlandırmaya çalışıyorum, evet çok sürmüyor hemen çözüyorum hikayeyi. İç içe geçmiş çıkar ilişkileri...

Sonra, stadın yarısı kulüp üyesi, geri kalanı kombine sahibiyken, bunlar Galatasaraylı değil açıklamasına takılıyorum. Yönetimin davetlisi olan stadın yarısına denk gelen taraftarlar, kombine sahipleri Galatasaraylı değil mi?

Galatasaray yönetiminin göz ardı ettiği, taraftarlığın ilk kuralıdır; sahiplenmedir. O gün binlerce kişi Galatasaray’ı sahiplendi, biz varız dedi. Taraftardan iyi günde, kötü günde destek isteyen yönetim ise taraftarına sırt çevirdi, fişlemekle tehdit etti.

Şimdi tehditler, özürler, ithamlar havalarda uçuşuyor... Türk Telekom Arena mı? İçimizdeki ateş topu biraz sakinleşsin, ilerleyen günlerde ondan da bahsederiz.

Son söz: Galatasaray sevgimin birazı Ali Sami Yen’de kaldı. Eksildim...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Galatasaray kimliğini kaybetti! Hükümsüzdür!


Sarı-kırmızı ve Colin Kazım ya da sarı–kırmızı ve Kazım Kazım... Yok ikisi de olmuyor. Bir üçüncü isim verseniz bu arkadaşa o da olmayacak.

Colin Kazım’ı çubukluyu çıkardı, parçalıyı giydiği için sindirememezlik yapmıyoruz. Çubuklunun kıymetini bilmeyen, istikrarsız, burnu havada, taraftarla kavgalı olduğu için istemiyoruz. En acısı, böyle bir oyuncuyu parçalıya layık gördüğü için Hagi’ye kızıyoruz.

Hagi’den bir teknik direktör olmuyor, olduramıyoruz... Ne kadar istesek ne kadar zorlasak, kalbimizi devreye soksak; mantığımızı, aklımızı çöpe atsak da yok; Hagi’den bir teknik direktör yapamıyoruz. Hagi, teknik direktörken, bir doğru yapıyorsa; hemen ardından 3 yanlış yapıyor. Bir doğrudan da oluyoruz böylece; halan üç yanlış bir doğruyu götürüyor bizim kitabımızda.

Jo, Keita disiplinsiz diye gönderen yönetim; Misimoviç’i disiplinsiz diye gönderen Hagi çocuk oyuncağı yaptı Galatasaray’ı. Resmi sitesinden, korkarak duyurduğu bir transfere imza atan yönetim, iki genç oyuncusunun sözleşme yenileme duyurularının altında bir satırla yazdı, Colin Kazım transferini. Ey yönetim, utanıyor musun? Utandığın, duyurmaktan çekindiğin bir oyuncuyu neden alıyorsun?

Colin Kazım, Galatasaray’da kendini ispatlayacakMIŞ. Galatasaray, kendini ispat edecek oyuncuların rehabilitasyon merkezi mi? Serdar Özkan, Gökhan Zan’ın ardından şimdi de Colin Kazım? Şimdi kaç gol kurtarır Colin Kazım’ı. Şimdi Türkiye kupası kurtarır mı Hagi’yi, Adnan Sezgin’i.

Evet başarı istiyoruz, taraftar olarak; maçları kazanmak istiyoruz, kupalar almak istiyoruz. Ama başarıya giden her yol mübah değil; o yüzden Colin Kazım’ın atacağı golleri, gol paslarını istemiyoruz. Harry Kewell gibi gole giderken yapılan faulden sonra ayağa kalkan, penaltı için kendini yere atmayan futbolcu giysin parçalıyı (Her yazıda, Harry Kewell örneği vermekten ben bile yoruldum). Takımdaki Harry Kewell’ların sayısı artsın; Cüneyt Tanman hatırlansın.

Ey yönetim, taraftar sadece, Türk Telekom Arena’nın hatrına susuyor, farkında mısın?